Bloglar

10 Adımda Sağlıklı ve Kalıcı Kilo Verme Rehberi

10 Adımda Sağlıklı ve Kalıcı Kilo Verme Rehberi

1- Her öğün bol sebze yiyin. Sebzeler düşük kalorili; yüksek su, lif, vitamin ve mineral içeriğine sahiptir. (1 porsiyon = 200 gram sebze yaklaşık 30–35 kcal’dir). Bu sayede daha hızlı tokluk hisseder ve daha az yersiniz. 2- Boş enerji kaynaklarından ve rafine karbonhidratlardan uzak durun. Abur cuburlar, şekerli içecekler, fast food gibi boş enerji kaynaklarından ve pirinç, makarna, beyaz ekmek, şeker, patates gibi rafine karbonhidratlardan uzak durun. Bunlar düşük posa, yüksek nişasta ve şeker içeriği nedeniyle kan şekerini hızla yükseltip ardından hızla düşürür. Bu da çabuk acıkmanıza ve fazla insülin salınımıyla yağ birikimine neden olur. Bunun yerine; sebze, meyve, greçka, kinoa, çavdar ekmeği, kepekli ve tam buğday ekmeği gibi kompleks karbonhidratları tercih edin. 3- Yeterli su tüketimine dikkat edin. Yemeklerden önce ve öğün dışında açlık hissettiğinizde bir bardak su için. Su, enerji metabolizmasındaki tepkimelerin gerçekleşmesi için gereklidir. Günde en az 8–10 bardak su içmeye özen gösterin. Ayrıca mide hacmini doldurarak açlık hissini ve iştahı azaltır. 4- Sağlıklı yağları tercih edin. Zeytinyağı, chia tohumu, kuruyemişler, keten tohumu, avokado ve Hindistan cevizi yağı gibi omega-3 bakımından zengin, besleyici yağları tercih edin. Damar tıkanıklığı veya hiperlipidemi gibi bir rahatsızlığınız yoksa tereyağını az miktarda ve haftada birkaç kez tüketebilirsiniz. 5- Öğünlerinizde tüm besin gruplarına yer verin. Tabağınızın; %50'si sebze ve/veya meyvelerden, %25'i sağlıklı karbonhidratlardan (tam tahıllar), %25'i sağlıklı protein kaynaklarından (kurubaklagiller, az-orta yağlı et, derisiz tavuk, balık, yumurta, peynir) oluşmalı. Yanında süt, ayran, kefir veya yoğurt tüketilmeli. Yemeği hazırlarken yeterli miktarda zeytinyağı kullanmayı unutmayın. 6- Fiziksel Aktiviteyi Arttırın. Haftada en az 5 gün, günde 30 dakika orta tempolu yürüyüş, yüzme, fitness gibi aktiviteler yapın. 7- Yavaş yemek yiyin. Fındık/ceviz büyüklüğünde lokmalar alın ve her lokmayı en az 10–15 kez çiğneyin. Bu, tokluk hissinin daha erken oluşmasını sağlar ve fazla yemeden sofradan kalkmanıza yardımcı olur. 8- Sağlıklı atıştırmalıkları tercih edin. Ara öğünlerde meyve, kuruyemiş gibi posa ve antioksidan açısından zengin besinleri tercih edin. Şekersiz protein barları, ev yapımı zeytinyağlı pekmezli kurabiyeler veya kekler de iyi birer alternatif olabilir. Zayıflama/form çayları ve “diyet” ürünlerden uzak durun. 9- Mikrobiyotanızı destekleyin. Sağlıklı bağırsak mikrobiyotası bağışıklığı güçlendirir, iştahı düzenler ve kilo vermeyi kolaylaştırır. Haftada en az 5 gün probiyotik yoğurt veya kefir tüketin. Bu bakterileri beslemek için yeterince kurubaklagil ve meyve yemeyi unutmayın. 10- Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirin. Kısa süreli diyetler, genellikle verilen kiloların geri alınmasına neden olabilir. Bunun yerine, sürdürülebilir ve yaşam boyu uygulanabilir sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinin. Bu, hem kilo kontrolünü hem de genel sağlığı destekler.

detaylı bilgi
Detaylı Sağlıklı Kilo Alma Rehberi

Detaylı Sağlıklı Kilo Alma Rehberi

    ​​​​​ Zayıflık, boya göre ağırlığın az olduğu, diyetle alınan enerjinin yakılan enerjiden az olmasıyla veya vücudun alınan enerjiyi kullanamaması gibi sebeplerle ortaya çıkan, altında diğer psikolojik veya fizyolojik etmenlerin bulunduğu, şişmanlık gibi sağlığı olumsuz etkileyen (kemik sağlığının ve tiroid fonksiyonlarının bozulması, kas kaybı, bağışıklık sistemin zayıflaması, infertilite gibi) önemli ve müdahale edilmesi gereken bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre vücut Kütle İndeksi (VKİ)’nin 18,5 kg/m2 nin altında olmasıdır. Zayıflık 3 kategoriye ayrılır: Zayıflık Sınıflandırma VKİ (kg/m2) Hafif 17-18,49 Orta 16-16,99 Ağır <16 VKİ Nasıl Hesaplanır? Kilonun, boyun metre cinsin karesine bölümü ile hesaplanır. Örnein 40 kg, 170 cm birinin VKİ’si 40/(1,7)2=13,8=14kg/m2dir. Yani “ağır zayıf” sınıfına girer. Zayıflık Sebepleri Temelde alınan enerjinin harcanan enerjiyi karşılayamamasından ortaya çıkar. Buna  pek çok psikolojik ve fizyolojik etmen sebep olabilir; Kötü ve yetersiz beslenme, Sosyal medyanın zayıflık algısı, İştahsızlık, Aşırı spor/egzersiz yapmak, Kendi besinini hazırlayamama, Sosyo-ekonomik durumlar, Yüksek enerji harcamasına neden olan hastalıklar (kanser, hipertiroid, bazı enfeksiyonlar...), Sindirim ve emilim bozuklukları, Zayıflığa neden olan etmenler arasında sayılabilir. Zayıflık Tedavisi Öncelikle zayıflığa neden olan beslenme dışındaki sorun tespit edilmeli ve tedavisine başlanmalıdır. Altta yatan sebep ruhsal ise psikolojik destek alınmalı, fizyolojik bir sorun varsa da gerekli medikal tedavi uygulanmalıdır. Beslenme alışkanlıklarının iyileştirilmesi ve sağlıklı kilo alımı için mutlaka bir diyetisyenle çalışılmalıdır. Besin ögesi ihtiyacını ve enerji gereksinimini karşılayacak, dengeli ve sağlıklı bir beslenme planı uygulamalı. Düzenli kilo artışının takibi (yeterli kas ve yağ kazanımı) yapılmalı. Sağlıklı Kilo Almak için Önemli Öneriler İhtiyaç duyulan enerjinin daha kolay alınabilmesi için 3 ana 3 ara öğün şeklinde beslenmeli. Ana öğünlerde su tüketilmemeli, yemek aralarında içilmeli. Çorba, mide hacmini dolduracağı ve tokluk hissinin oluşmasına neden olacağı için daha az tercih edilmeli veya koyu kıvamda, zengin içerikli olmalı. Yemekte önce karbonhidrat (ekmek, pilav) ve protein kaynakları (et) yenmeli, salata ve sebzeler en sona bırakılmalı. Düşük hacimli yüksek kalorili yemekler tercih edilmeli veya hazırlanmalı: Ana öğün örnekleri: - Zeytinyağlı, kaşar peynirli patates püresi + sebzeli et yemeği - Karnıyarık + pilav Ara öğün örnekleri: - Fındıklı sütlaç - Tahin helvası + limonata İştahsızlık varsa ve yenmesine engel bir rahatsızlık yoksa kepekli ekmek ve bulgurdan daha çok beyaz ekmek, pirinç ve makarna gibi kolay sindirilen ve yemesi kolay olan karbonhidrat kaynakları tercih edilmeli. Ara öğünlerde yüksek enerjili smoothieler hazırlanabilir. Smoothie örneği: “2 yemek kaşığı yulaf+ 1 yemek kaşığı chia tohumu+ 1 su bardağı kefir +1 küçük muz+ 1 tatlı kaşığı bal” ile hazırlanmış karışım yaklaşık 350 kcal enerji sağlar, ara öğün için enerjisi yüksektir ve kolay tüketilir. Kuru meyveler, taze meyvelere göre daha az su içerdiğinden midede kapladığı alan düşüktür ve taze meyvelerden daha fazla tercih edilmelidir. Yemeklerin içeriği besin değeri açısından zenginleştirilmelidir. Örneğin: - Yemeğin yanında yenen yoğurda ince öğütülmüş yulaf, - Sebze yemekerine et, - Çorbalar koyu kıvamda ve terbiyelerinde yumurta ve un, - Süte, bal veya pekmez, - Menemen, omlet, makarnaya peynir, gibi kalorisini arttıracak ama yerken zorlamayacak eklemeler yapılmalı. Kurubaklagiller, sindirimi zor olduğu ve hazımsızlık yapabileceği için pişirilmeden önce 12-24 saat suda beklemiş ve çok iyi pişmiş olarak yenmeli. Kahve ve çay iştah kaybına neden olabileceğinden azaltılmalı. Ev yapımı yüksek enerjili (pekmez-şeker, zeytinyağı miktarı arttırılmalı, fındık-ceviz içermeli) kek, kurabiye gibi atıştırmalıklar tercih edilmeli. Kilo Alma Sürecinde Sık Yapılan Yanlışlar Dengesiz beslenme: Diyetisyene başvurmadan, kilo almaya yönelik diyet yapmak kas oranının yeteri kadar artmamasına yağ oranının istenmeyen düzeylere çıkmasına neden olabilir. Zayıflığa neden olan faktörü tespit etmemek: Beslenme alışkanlıklarını değiştirmek ve diyeti uygulamak altta bir psikolojik sebep varsa çok zor olabilir veya kilo alımını engelleyen fizyolojik bir sebep varsa tedavi edilmeden veya tedaviye başlamadan diyet yapmak başarısızlığa neden olabilir. Yüksek yağlı yiyecekler yemek: Yüksek yağlı besinlerin sindirimi uzun ve zordur. Bu nedenle çoğunlukla iştahsız olan zayıfların öğün atlamasına ve almaları gereken günlük enerjiyi alamamasına neden olabilir. Fiziksel aktiviteyi azaltmak: Fiziksel aktivite yalnız kilo vermek için yapılmaz, genel sağlığı desteklemek için çok önemlidir. Bu nedenle fiziksel aktivite aşırı olmadığı sürece yapılması önerilir ve harcanan enerjinin besinlerle yerine konması sağlanmalıdır. Enerjisi yüksek enteral ürünlere başvurmak: Düşük miktarda yüksek enerji veren bazı ürünler, kilo alımını yemek yemekte zorlanan veya aşırı iştahsız bireylerde sağlayabilir. Ancak bu ürünler çok pahalıdır ve sürdürülebilir değildir. Bunun yerine diyetisyen rehberliğinde enerjisi yüksek, karbonhidrat protein ve yağ bakımından dengeli içecekler ev ortamında hazırlanabilir. Kişinin beslenme alışkanlıklarını iyileştirmesine de yardımcı olacaktır. Sadece “kilo artışı” hedeflemek: Vücudun sağlıklı kas, yağ ve su oranına sahip olması hedeflenmelidir. İdeal kiloya gelmek için acele etmek: Kilo alma süreci, verme sürecinden daha uzun sürebilir ve bu sürede sabırlı olarak kademe kademe ilerlemek ve hedef kiloya ulaşılması sağlanmalıdır.      

detaylı bilgi
Hipotiroidizm ve Beslenme Rehberi

Hipotiroidizm ve Beslenme Rehberi

Hipotiroidizm Guatr Nedir, Neden Olur? Guatr, tiroid bezinin büyümesidir ve hem hipotiroidizm (yetersiz hormon üretimi) hem de hipertiroidizm (fazla hormon üretimi) durumlarında görülebilir. Hipotiroidizmde Guatr: Tiroid bezi yeterince tiroid hormonu (T3 ve T4) üretemediğinde, hipofiz bezi TSH (tiroid stimüle edici hormon) üretimini artırır. Bu, tiroid bezini daha fazla hormon üretmeye zorlar, ancak bezi yeterli miktarda hormon üretmekte zorlanır. Sonuç olarak, tiroid bezi sürekli uyarılma sonucu büyür ve guatr oluşur. Hipotiroidizm Nedir? Hipotiroidizm, tiroid bezinin yeterli tiroid hormonları üretmemesi durumudur. Bu hormonlar, metabolizma, vücut ısısı, kalp atış hızı gibi önemli fonksiyonları etkiler. Hipotiroidizmin Sebebi ve Belirtileri Nelerdir, Nasıl Tedavi Edilir? Hipotiroidizm; genetik faktörler, otoimmün hastalıklar (örneğin Hashimoto tiroiditi), iyot eksikliği, bazı ilaçlar veya tedavi yöntemleri nedeniyle gelişebilir. Belirtiler arasında; Yorgunluk Kilo artışı, kilo verememe Saç dökülmesi Menstrual döngüde bozulma Depresyon yer alır. Tedavi, genellikle tiroid hormon replasmanı ve beslenme düzenlemesiyle yapılır. Hipotiroid Hastaları Nasıl Beslenmeli ve Nelere Dikkat Etmeli?      Beslenme tedavisi çoğunlukla bireysel düzeyde, hastanın spesifik durumu (örneğin iyot veya selenyum eksikliği, T3, T4 ve TSH hormon düzeyleri, kan yağ ve glikoz düzeyi gibi) göz önünde bulundurularak şekillendirilir. Tiroid bozuklukları, hormon üretimi ve metabolizma üzerinde doğrudan etkiler yapabileceğinden, bu hastalıkların tedavisinde beslenmenin önemli bir rolü vardır. Beslenme tedavisi kişiye özel uygulanması gerekir. Selenyum: Tiroid hormonlarının üretimi için selenyum kritik rol oynar. Balık ve kuruyemişlerde (en yüksek pekan cevizinde) bulunur İyot: Tiroid hormonlarının üretimi için gereklidir. İyotlu tuz kullanımı genellikle yeterli olur. Guatrojenler: Guatrojenler [karnabahar, lahana (kırmızı, beyaz, kara, brüksel), şalgam, turp] anti-tiroid fonksiyonu gösterebilir ve olumsuz etkileyebililir. İyot eksikliği olmadıkça, bu besinlerin kısıtlanması gerekmez. Ancak aşırı tüketiminden kaçınılmalı ve bu besinler iyi pişirilmelidir. Lif: Hipotiroidizmde sindirim sistemi yavaşlayabilir, bu nedenle lifli gıdaların (sebzeler, tam tahıllar, meyveler) tüketimi artırılmalıdır.  Enerji Alımı: Hipotiroidizmde metabolizma yavaşladığından, enerji harcaması da düşer. Bu nedenle, diyetin yeterli enerjiye sahip olması önemlidir. Düşük kalorili zayıflama diyetleri, TSH salgılanmasını olumsuz etkileyebilir ve hipotiroidizm belirtilerini artırabilir. Karbonhidrat ve Şeker: Hipotiroidde karbonhidrat metabolizması etkilendiği için kan şekeri genelde yüksek seyredebilir ve tip 2 diyabet, insülin direnci gibi hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle düşük glisemik indeksli karbonhidratlar (tam tahıllar, sebze ve meyveler) tercih edilmelidir. Rafine şeker ve karbonhidrattan (şeker, pirinç, makarna, beyaz un, beyaz ekmek vs.) uzak durulmalıdır. Yağ: Hipotiroidde yağ metabolizması etkilenir. Bu nedenle kan yağlarının yüksek seyretmesine, hiperkolesterolemi ve hiperlipidemiye neden olabilir. Bu nedenle doymuş yağlar (margarin, tereyağı, hayvan iç yağları) yerine sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado, kuruyemişler vs.) tüketilmelidir. Süt ürünleri yarım yağlı tercih edilmelidir. Protein: Aşırı protein alımı tiroid fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir, bu yüzden dengeli bir protein alımı sağlanmalıdır.     Bu öneriler genel bir çerçeve sunar, ancak her bireyin bulguları farklıdır ve bu nedenle diyetin kişiye özel olarak düzenlenmesi önemlidir. Kişinin iyot, selenyum ve diğer besin öğeleri durumu, hormon seviyeleri ve semptomları göz önünde bulundurularak beslenmesi gerekir. Hipotiroidizm ve hipertiroidizm gibi tiroid bozukluklarında doğru beslenme, tedavi sürecini destekler ve semptomların yönetilmesine yardımcı olur.

detaylı bilgi
Çölyakla Yaşamak: Glutensiz Beslenme Rehberi ve Önemli Noktalar

Çölyakla Yaşamak: Glutensiz Beslenme Rehberi ve Önemli Noktalar

Çölyak Hastalığı Nedir? Çölyak hastalığı, genetik yatkınlıkla ilişkili olarak, buğday, arpa ve çavdar tahıllarında bulunan, glutelin ve prolamin adlı aminoasitlerin suyla birleşmesi sonucu oluşan "gluten" adlı proteine karşı bağışıklık sisteminin anormal bir tepki vermesiyle ortaya çıkan otoimmün bir hastalıktır. Gluten tüketimi, bağışıklık sistemi tarafından zararlı olarak algılanır ve ince bağırsakta hasara yol açar. Belirtiler Nelerdir? Çölyak hastalığının belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak çoğu zaman gluten içeren gıdaların tüketilmesiyle birlikte vücutta bazı tepkiler ortaya çıkar. En yaygın semptomlar şunlardır: Karın ağrısı Bulantı ve kusma İshal (diyare) Şişkinlik ve gaz Kilo kaybı Halsizlik Ayrıca, bağırsaklarda oluşan hasar nedeniyle bazı vitamin ve minerallerin emilimi azalabilir. Özellikle B12 vitamini, demir, folik asit, kalsiyum, magnezyum ve D vitamini eksiklikleri görülme olasılığı yüksektir. Bu durum uzun vadede kemik erimesi, anemi ve nörolojik semptomlara da neden olabilir. Tanı Nasıl Konur? Çölyak hastalığının tanısında ilk olarak kan testleri kullanılır. Anti-gliadin antikorları, anti-endomisyum antikorları ve anti-doku transglutaminaz (tTG) antikorları, çölyak hastalığına özgü otoimmün tepkileri gösterebilir. Kesin tanı ise genellikle ince bağırsak biyopsisi ile konur. Bu biyopsi, bağırsaklardaki villus adı verilen yapıların zarar görüp görmediğini ortaya koyar. Unutulmamalıdır: Tanı sürecinde glutensiz diyete başlamadan önce testlerin yapılması doğru sonuçlar alınması açısından oldukça önemlidir. Hastalığın Nedenleri ve Risk Faktörleri Çölyak hastalığı, genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etkenlerin ve bağışıklık sistemi yanıtlarının birleşimiyle gelişir. Ailede çölyak hastalığı olan bireylerde risk daha yüksektir. Özellikle tek yumurta ikizlerinde bu oran daha da artmaktadır. Çevresel risk faktörleri arasında şunlar yer alır: 4. aydan önce veya 7. aydan sonra ek gıdaya başlanması Anne sütü almadan glutenle tanışılması Rota virüsü veya adenovirüs gibi bazı enfeksiyonlar Yetişkinlerde ise çölyak hastalığının ortaya çıkışında veya şiddetlenmesinde stres, viral enfeksiyonlar ve iltihaplı bağırsak hastalıkları (örneğin Crohn hastalığı) etkili olabilir.   Çölyak Hastalığı ve Beslenme Glutensiz beslenme, çölyak hastalığının tek ve en etkili tedavi yöntemidir. Bu diyet ömür boyu sürmelidir. Çok az miktarda bile gluten alınması, bağırsaklarda yeniden hasar oluşmasına ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu hasar; ağrı, sindirim bozuklukları ve bağışıklık sisteminde dengesizlik gibi sonuçlar doğurabilir. Gluten İçeren Besinler: Buğday Arpa Çavdar Yulaf* Ve gluten içeren tahıllardan yapılmış her türlü ürün: Bulgur Külahlı dondurma Bisküvi Kek Kurabiye Kraker Tahıl cipsi Buğday-çavdar ekmeği Makarna, erişte, şehriye Poğaça Börek Tahıllı barlar Çoğu hazır tatlı (baklava, puding, profiterol...) Çoğu çorbalar Fast foodlar (çiğköfte, hamburger, pizza, dürüm...) Gluten İçermeyen Besinler: Kurubaklagiller (mercimek, nohut, kuru fasulye vb.) Tüm Sebze ve Meyveler Yumurta Et ve et ürünleri Greçka (Karabuğday)** Yulaf (“glutensiz”ibareli olan) Kinoa Patates Pirinç Mısır Nişasta Kuruyemişler Chia Tohumu, Keten tohumu Tüm yağlar Greçka**, kinoa, yulaf* (glutensiz) ve kurubaklagiller, buğday, arpa ve çavdar ile kaybedilen karbonhidrat, posa, vitamin ve mineralleri yerine koymanızı sağlar. Bu nedenle bu besinlerin tüketimi önemlidir. Gluten içermeyen ancak dikkatli tüketilmesi gereken besinler: * Yulaf: Yulaf doğal olarak gluten içermez ancak üretim ve paketleme aşamasında glutenle kontamine olabilir. Bu nedenle yalnızca “glutensiz” ibaresi taşıyan yulaflar tercih edilmelidir. ** Greçka (Karabuğday): Alerjik reaksiyon riski olabileceğinden, gözlem yaparak ve dikkatli bir şekilde tüketilmesi önerilir. Süt ve süt ürünleri: Çölyak hastalarında bağırsak hasarı nedeniyle laktoz sindirimi zor olabilir. Laktozsuz süt tüketimi daha iyi bir seçenek olabilir. Yoğurt ve peynirde ise laktoz oranı çok düşük olduğu için genellikle sorun yaratmaz.   Glutensiz Beslenmede Dikkat Edilmesi Gerekenler ►Glutensiz Paketli Ürünler Glutensiz unla yapılmış bazı paketli ürünler (örneğin ekmek, makarna, kek) yüksek miktarda nişasta, şeker ve doymuş yağ içerir. Bu ürünlerin sürekli ve yüksek miktarda tüketilmesi önerilmez. Bunun yerine doğal olarak gluten içermeyen gıdalarla beslenmek sağlıklı bir tercih olacaktır. Örneğin, glutensiz ekmek yerine ev yapımı mısır ekmeği, nohut unlu tarifler veya tahinli ekmek gibi alternatifler kullanılabilir. ►Paketli Ürünlerde Gizli Gluten Riski Bazı gıdaların etiketinde gluten ifadesi yer almasa da, içeriğinde gluten katkı maddeleri bulunabilir. Örneğin, bazı kuruyemişlerde kabarıklık sağlamak amacıyla gluten kullanıldığı görülebilir. Bu nedenle ambalajlı ürünlerin içerikleri dikkatle okunmalıdır. ►Etiket Okuma Alışkanlığı Glutensiz diyete geçen bireyler, market alışverişi yaparken her paketli ürünün içindekiler kısmını detaylıca incelemelidir. “Gluten içermez” ya da “gluten-free” ibaresi bulunan ürünler tercih edilmelidir. Şüpheli içeriklerde üretici firmayla iletişime geçmek önemlidir. Gluten bulundurma riski yüksek olan ve mutlaka etiketi okunması gereken ürünler: Diş macunu Paketli kuruyemişler Paketli tüm ürünler Ketçap, mayonez ve diğer soslar Çikolata Cips Şekerleme Dondurma Bazı takviyeler Makyaj ürünleri ►Çapraz Bulaşma Riski Gluten bulaşı riski, mutfakta kullanılan ekipmanlar yoluyla da oluşabilir. Glutensiz yemek hazırlarken kullanılan kaşık, tava, kesme tahtası gibi mutfak araçları ayrı tutulmalıdır. Fırın, tost makinesi gibi cihazlar da glutenli ürünlerle temas etmişse bulaş riski doğurabilir. Bu nedenle çölyak hastaları için ayrı mutfak düzeni ve ekipman kullanımı önerilir. ►Diyete Sürekli ve Titizlikle Uyum Çölyak hastalığında diyete tam uyum, bağırsaklardaki iyileşmenin sağlanması ve uzun vadeli komplikasyonların önlenmesi açısından hayati önem taşır. Ara sıra yapılan gluten tüketimleri bile bağırsakta iltihaplanmayı yeniden başlatabilir. Sonuç Çölyak hastalığı yaşam boyu dikkat gerektiren bir sağlık sorunudur. Ancak doğru bilgi ve beslenme alışkanlıklarıyla sağlıklı bir yaşam mümkündür. Etiket okuma alışkanlığı kazanmak, gluten içermeyen doğal besinleri tercih etmek ve çapraz bulaşmayı önlemek çölyak yönetiminde temel taşlardır. Çölyak hastalığının tek tedavi yöntemi glutensiz beslenmeye sadık kalmaktır. ÖRNEK SAĞLIKLI GLUTENSİZ DİYET KAHVALTI Yumurta Peynir Zeytin Mısır ekmeği/glutensiz ekmek Domates, salatalık   ÖĞLE Sebze çorbası (unsuz) Kurubaklagil yemeği Kinoa/greçka/pirinç pilavı Yoğurt Mısırlı salata   Ara öğün 1 Ev yapımı glutensiz kurabiye (“glutensiz” yulaftan yapılmış) Kuruyemiş (pakette “glutensiz” yazmalı)   AKŞAM Ayran Fırın sebzeli tavuk Kinoa/greçka/pirinç pilavı Salata   Ara öğün 2 Laktozsuz süt/kefir Meyve   Gluten içermeyen örnek, sağlıklı bir beslenme planıdır. Tüketilmesi besinler ve miktarları; kişinin diğer hastalıklarına, yaşına, fiziksel aktivitesine, cinsiyetine göre değişiklik gösterir. Size en uygun glutensiz diyet için diyetisyene danışmak önemlidir.  

detaylı bilgi
Spastik Kolon (İrritabl Bağırsak Sendromu-İBS) ve Beslenme Tedavisi

Spastik Kolon (İrritabl Bağırsak Sendromu-İBS) ve Beslenme Tedavisi

Spastik Kolon (İBS) Nedir? Spastik kolon, diğer adıyla İrritabl bağırsak sendromu (İBS), bağırsakların normal işlevinin bozulmasıyla ortaya çıkan bir gastrointestinal (sindirim sistemi) rahatsızlıktır. Hastalık, genellikle stres, düzensiz beslenme, disbiyoz (bağırsak mikrobiyota dengesinin bozulması) ve bazı besin intoleransları gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Spastik Kolon Belirtileri Nelerdir? Spastik kolon, genellikle üç ana şekilde kendini gösterir: Sık kabızlık (konstipasyon): Sert, parçalı ve ağrılı dışkılama, karın ağrısı ve abdominal gerginlik hissi. Sık diyare (ishal) veya sık tuvalete çıkma: Artan bağırsak hareketleriyle sık sık ishal. Değişimli kabızlık ve ishal: Kabızlık ve ishalin dönüşümlü olarak yaşandığı durum.  Bunlara ek olarak, spastik kolon hastalarında gaz birikimine bağlı karın şişkinliği ve dispepsi (hazımsızlık) gibi rahatsızlıklar da yaygın belirtiler arasındadır. Spastik Kolon: Beslenme Tedavisi Spastik kolon tedavisinde diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri kritik öneme sahiptir. Bu tedavi, psikolojik destek ve gerektiğinde medikal tedavi ile desteklenmelidir. Altta yatan sebebin tespit edilmesi ve tedavisinin yapılması önemlidir. Beslenme tedavisi, bozulmuş bağırsak mikrobiyotasını düzeltmek ve günlük değişebilen sindirim sistemi problemlerini yani semptomlarını azaltmak amacı taşır. Bağırsak Mikrobiyotasını Düzenleme Sağlıklı bir bağırsak mikrobiyotası, sindirim sisteminin düzgün çalışabilmesi için çok önemlidir. Bağırsaklardaki iyi ve kötü bakterilerin dengesi bozulduğunda, sindirim fonksiyonları olumsuz etkilenir, bağışıklık sistemi zayıflar ve besinler gerektiği gibi emilemez. Bu durum, zamanla besin eksikliklerine yol açabilir ve vücuttan atılması gereken toksinlerin kana karışmasına sebep olabilir, bu da bağışıklık sistemini daha da zayıflatır. Probiyotikler, bağırsaklardaki iyi bakterileri artıran canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler ise, bu iyi bakterilerin beslenmesini sağlayan ve onları destekleyen besinlerdir. Mikrobiyota dengesini korumak ve iyileştirmek için, her gün yeterli miktarda probiyotik ve prebiyotik içeren besinler tüketmek büyük önem taşır. Probiyotik kaynağı besinler: ·  Probiyotik yoğurt  ·  Kefir ·  Ev yapımı turşu ·  Ev yapımı sirke Prebiyotik kaynağı besinler: ·  Yoğurt (Streptococcus thermophilus, Lactobacillus bulgaricus suşları içermediği için normal yoğurt probiyotik değildir.) ·  Sarımsak ·  Soğan ·  Pırasa ·  Yer elması ·  Enginar ·  Muz ·  Yulaf ·  Elma ·  Çavdar, tam tahıllar ·  Tüm kurubaklagiller (nohut, mercimek, kurufasulye...) Bazı probiyotik suşları kabızlığa iyi geliyorken bazılarıysa ishali durdurmaya yardımcı olabilmektedir. Bu nedenle semptom durumlarına göre özel suşları içeren probiyotikler (suplement olarak) tercih edilebilir. Eczacı, hekim veya diyetisyene danışılmalıdır. Kabızlık Varlığında Nasıl Beslenmeli? Yüksek lifli besinlerin tüketimine ağırlık verilmeli: Tam tahıllar (kepekli ekmek, tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği bulgur, kabuğuyla yenebilen meyveler (elma, armut, üzüm) çözünmez lif kaynağıdır. Çözünmez lif, dışkının hacmini ve bağırsak hareketlerini arttırır. Kurubaklagiller, muz, yulaf ise önemli çözünür lif kaynaklarıdır. Çözünür lif bağırsak hareketlerini düzenler. Bu nedenle kabızlık şikayetleri için her gün yeterli miktarda hem çözünür hem çözünmez lif kaynakları tüketilmelidir. Kuruyemişler yenmeli: Kabızlık durumunda her gün 1 avuç kuruyemiş (fıstık, fındık, kabak çekirdeği...) yemek yüksek posa içeriği sayesinde bağırsak hareketelrini hızlandırır. Kuru meyveler yenmeli: Kuru meyveler yüksek posa içerir bu nedenle diyete eklenmeli, özellikle kuru erikten yapılan komposto, içindeki fenil izatin sayesinde bağırsakların çalışmasını hızlandırır. Ancak taze meyveler, yüksek suyun yanında yüksek posa da içerdiğinden tüketimi ihmal edilmemelidir. Su tüketimi arttırılmalı: Günde en az 1,5-2 litre su tüketilmelidir. Sıcak içecekler tercih edilmeli: Ihlamur, kuşburnu ve elma çayı bağırsak hareketlerini arttırır. Fiziksel aktivite arttırılmalı: Fiziksel aktivite arttırkça bağırsak hareketleri de artar, bu nedenle günde en az 30 dakika aktif olunmalıdır. İshal Varlığında Nasıl Beslenmeli? Laktozsuz süt tüketilmeli: Bu dönemde laktozsuz süt tercih edilmelidir. Yoğurt ve peynir doğal olarak düşük laktoz içerdiğinden tüketimlerinde bir sorun yoktur. Az yağlı etler tercih edilmeli: Derisiz tavuk, az yağlı kırmızı et ve balık tüketilebilir. Kabuksuz kurubaklagiller: Kabuğu alınmış ve iyi pişmiş kurufasulye, nohut prebiyotik olduğu için bağırsak hareketlerini düzenler. Nişastalı besinlere ağırlık verilmeli: Nişasta, bağırsakta su çektiği için pirinç, patates ve beyaz ekmek daha fazla tüketilmeli. Meyveler kabuksuz yenmeli: Muz, şeftali ve elma yüksek pektin içerir. Pektin, nişasta gibi bağırsakta suyu bünyesine çeker ve ishali azaltmaya yardımcı olur. Bol sıvı tüketilmeli: Su ve düşük sodyumlu maden suları ve ayran içilmelidir. Her tuvaletten çıkıldığında su içilerek, kayıp sıvı kadarı telafi edilmeli. Şekerli yiyeceklerden ve içeceklerden uzak durulmalı: Şeker, bağırsak hareketlerini arttırarak ishali şiddetlendirebilir. Kahve tüketimi: Kahve telvesindeki tanenler, bağırsak hareketlerini azaltır. Ancak hipertansiyon hastaları, hamilelik veya emzirme döneminde olanlar için uygun olmayabilir. IBS Tetiklenmesini Azaltmak İçin Neler Yapılmalı? Potansiyel tetikleyicilerin diyetten çıkarılması/azaltılması: Çay, kahve, çikolata, alkol, yüksek yağ içeren besinler. Gaz yapıcı besinlerin çıkarılması/azaltılması: FODMAP ( hızlı fermente olan karbonhidratlar) yüksek besinler gaz ve şişkinlik şikayetlerini arttırabilir. Bunlar arasında süt, buğday, çavdar, fasulye, mercimek, soğan, mantar, bal... bulunur. Bu besinlerden hangilerinin rahatsızlık verdiği diyetisyen rehberliğinde “eliminasyon yöntemiyle” tespit edilmesi hastalığın yönetimi için önemli olabilir. Psikolojik destek: Stres yönetimi, IBS semptomlarının azalmasına yardımcı olabilir. Spastik kolon, bireysel farklılıklar gösteren bir hastalıktır ve tedavi multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Doğru diyet planlaması, yaşam tarzı değişiklikleri ve gerektiğinde psikolojik destekle IBS semptomları büyük ölçüde kontrol altına alınabilir.      

detaylı bilgi
Diyabet: Detaylı Beslenme Rehberi ve Örnek Diyabetik Diyet

Diyabet: Detaylı Beslenme Rehberi ve Örnek Diyabetik Diyet

Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir? Diabetes Mellitus (DM), insülin salgılanmasında, aktivitesinde veya her ikisinde oluşan bozukluklar nedeniyle kan şekerinin yükselmesi ve diğer metabolizmaların olumsuz etkilenmesiyle ortaya çıkan bir metabolik hastalıktır. İnsülin, pankreasın β-hücrelerinden salgılanan ve vücuttaki glikoz, protein ve yağların kullanımı, depolanması ve taşınmasında görev alan anabolik bir hormondur. DM, Tip 1, Tip 2 ve gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) olarak görülür.   Diyabetin Belirtileri Diyabet, kan şekerinin kontrolsüz yüksek olduğu durumlarda çeşitli belirtilere yol açar. Hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabette görülebilen genel belirtiler şunlardır: Polidipsi: Aşırı su içme isteği. Kandaki fazla glikoz vücuttan atılmaya çalışırken su kaybı yaşanır. Poliüri: Sık idrara çıkma. Yüksek glikoz nedeniyle böbrekler daha fazla idrar üretir. Noktüri: Gece idrara çıkma isteği. Polifaji: Aşırı yemek yeme isteği. Hücreler glikozu yeterince kullanamayınca kişi sürekli açlık hissi duyar. Diğer belirtiler ise şunlardır: Yorgunluk: Glikoz kullanımı yetersiz olduğu için sürekli yorgunluk hissi. Yaraların geç iyileşmesi: Yüksek kan şekeri iyileşme süreçlerini zorlaştırır. Sık enfeksiyonlar: Yüksek şeker bağışıklık sistemini zayıflatır. Bulanık görme: Gözlerdeki sıvı dengesindeki bozulma nedeniyle bulanık görme. Karıncalanma: Sinir hasarı sonucu ellerde ve ayaklarda karıncalanma hissi. Diyabetin Nedenleri Tip 1 Diyabet: Tip 1 diyabet, genellikle otoimmün bir reaksiyon sonucu pankreasın insülin üreten β-hücrelerinin kaybı ile gelişir. Genetik ve çevresel faktörler etkili olup, genç yaşlarda başlar ve hızla ilerler. Hücreler glikozu enerji için kullanamayınca vücut yağ yakarak zayıf bir yapıya yol açar. Tip 2 Diyabet: Tip 2 diyabet, insülin direnci ve β-hücre fonksiyonlarının azalmasıyla ortaya çıkar. Aile öyküsü, obezite, hareketsiz yaşam tarzı, prediyabet ve gestasyonel diyabet gibi faktörler risk yaratır. Hücreler insüline duyarsız hale gelir veya pankreas yeterli insülin üretmez, bu da hiperglisemiye (kan şekeri yüksekliği) yol açar. Genellikle kilolu bireylerde ve erişkin yaşta başlar. Diyabet Nasıl Tedavi Edilir? Tip 1 Diyabet Tedavisi: Tip 1 diyabet, doğuştan veya çocukluk döneminde başlar ve yaşam boyu insülin tedavisi gerektirir. Pankreasın insülin üretimi yetersiz olduğunda, dışarıdan insülin alınarak kan şekeri seviyeleri düzenlenir. Düzenli insülin uygulamaları, yeterli fiziksel aktivite, diyet ve takip hastanın yaşam kalitesini artırır. Tip 2 Diyabet Tedavisi: Tip 2 diyabet, kan şekeri seviyeleri kontrol altına alınamadığında oral antidiyabetikler veya insülin tedavisi gerektirir. Erken dönemde doğru beslenme ve fiziksel aktivite, kan şekerini düzenler ve ilaç ihtiyacı azaltılabilir. Tedavi hedefi, kan şekerini sağlıklı seviyelere çekmek ve uzun vadede korumaktır.   Diyabet Hastaları Nasıl Beslenmelidir? Diyabet hastaları, sağlıklı bir beslenme planı ile kan şekeri ve insülini, HbA1c, kolesterol ve lipid seviyelerini kontrol altında tutulabilir, diyabetin komplikasyonları önleyebilir ve sağlıklı bir vücut ağırlığına ulaşabilirler. Karbonhidratlar   Kontrol altında tutulması gereken en önemli besinler karbonhidrat kaynaklarıdır. Ancak karbonhidratların diyette mutlaka yer alması gerekir, diyetin enerjisinin %45-55'i karbonhidratlardan gelmelidir.  Çeşidine, miktarına ve pişirme yöntemine dikkat edilmelidir. Kan şekerini hızla yükselten yüksek glisemik indeksli ve yüklü (Gİ ve GY) besinlerden kaçınılmalı; bunun yerine kan şekerini daha yavaş yükselten düşük Gİ'li ve kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir. Meyve tüketiminde de dikkatli olunmalıdır. Üzüm ve incir gibi yüksek Gİ'li kuru meyveler az miktarda tüketilmeli; diğer meyveler ise günlük 2-3 porsiyonu aşmamalıdır. Karbonhidratları protein ve sağlıklı yağlarla birlikte tüketmek, kan şekerini daha dengeli bir şekilde kontrol etmeye yardımcı olur. Taze ve sıcak karbonhidrat içerikli yemekler (pilav, ekmek, muhallebi...) hızlı sindirilir ve kan şekerini daha hızlı yükseltir. Bu nedenle biraz ılındıktan sonra veya sonraki gün tüketilmeleri daha uygundur. Yasaklar Alternatifler ve Serbestler  Beyaz Ekmek Tam Tahıllı Ekmekler (Kepekli Ekmek, Tam Buğday Ekmeği, Çavdar Ekmeği) Beyaz Un Kepekli Un, Yulaf Unu, Keçiboynuzu Unu Pirinç Bulgur, Kinoa, Greçka, Basmati* Kahvaltılık Gevrekler Şekersiz Yulaf Müsli/Granola Hazır Gofret Şekersiz Yulaf Protein Bar Hazır Kurabiye, Kek, Pasta Evde Pekmez veya Meyvelerle Hazırlanabilir* Meyve Suyu Taze Meyve, Kuru Meyve* Beyaz, Esmer Şeker Pekmez, Bal* Patates, Bezelye*, Pişmiş Havuç* Tüm Sebzeler Şerbetli Tatlı Sütlü Tatlı* * Az miktarda kontrollü ve ölçülü tüketilmelidir. Bazı diyabet hastaları tüketmemelidir bu nedenle diyetisyeninize danışmanız önerilir.   Proteinler Hayvansal proteinler Az veya orta yağlı olanlar tercih edilmelidir. Bu seçim, hayvansal yağların insülin direnci üzerindeki olumsuz etkilerini azaltır. Ayrıca balık, içerdiği omega 3 yağ asitleri sayesinde insülin duyarlılığını arttırır, bu nedenle haftada en az 2 kez, toplam 400 gram tüketilmesi önemlidir. Bitkisel proteinler Kurubaklagiller içeriğindeki çözünür lifler sayesinde prebiyotik özelliğe sahiptir ve hem sindirimi destekler hem de kan şekerini dengeler.    Yağlar Dikkatli tüketilmesi gerekenler: Margarin, tereyağı, hayvansal yağ gibi doymuş yağlar.Tüketimi azaltmak, insülin direncini ve diğer metabolik rahatsızlıkları önlemek için önemlidir. Tercih edilmesi gerekenler: Zeytinyağı, ceviz gibi tekli doymamış yağlar. Bu yağlar, hem kalp sağlığını destekler hem de metabolik dengeyi sağlar. Ve, Tatlandırıcılar Aspartam, sukraloz ve stevia gibi enerji içermeyen tatlandırıcılar düşük seviyelerde kullanılabilir, ancak bunların insülin salınımını uyardığı gösterilmiştir bu nedenle tercihen tüketilmemeliler. Ancak paketli diyabetik ürünlerin yüksek doymuş yağ içeriği obezite riskini arttırır.   Sağlıklı Diyabetik Diyet Örneği Kahvaltı Limonlu yeşil çay Yumurta Peynir (yarım yağlı) Zeytinyağı Tam tahıllı ekmek Söğüş sebzeler   Ara öğün** Tarçınlı meyve Kuruyemiş   Öğle Çorba Yoğurt (yarım yağlı) Kurubaklagil yemeği Bulgur pilavı Limonlu zeytinyağlı salata   Ara öğün** Limonlu beyaz çay Yulaflı meyveli yoğurt   Akşam Ayran Et/tavuk/balık Zeytinyağlı sebze yemeği Tam tahıllı ekmek   ** Ara öğünler, diyabet hastasına göre (kullandığı ilaç, kan şekeri düzeyi, beslenme alışkanlıkları...) değişir. Kan şekerini dengelemeyi öğrenmek zaman alabilir, bunun için bir diyetisyenden destek almanız gerekir.  

detaylı bilgi
Glisemik İndeks ve Glisemik Yük: Nedir ve Neden Önemlidir?

Glisemik İndeks ve Glisemik Yük: Nedir ve Neden Önemlidir?

Karbonhidratlar, vücudumuzda enerji sağlayan önemli besin öğeleridir. Ancak bu karbonhidratların, sindirim süreçleri ve kan şekerindeki etkileri, türlerine göre değişir. Kompleks karbonhidratlar daha yavaş sindirilirken, basit karbonhidratlar hızla kana karışarak kan şekerinde ani yükselmelere yol açar. Bu nedenle, glisemik indeks (Gİ) ve glisemik yük (GY) değerleri sağlıklı beslenmede önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle Tip 1 ve Tip 2 Diyabet hastalarının çok dikkat etmesi gereken bir konudur. Peki, glisemik indeks ve glisemik yük nedir, sağlık açısından neden bu kadar önemlidir? Glisemik İndeks (Gİ) Nedir? Glisemik indeks (Gİ), 50 gram kullanılabilir karbonhidrat içeren bir gıdanın, 2 saat içinde kan glikoz seviyesinde yarattığı artışın, aynı miktardaki karbonhidratı içeren bir referans gıda (beyaz ekmek veya glukoz) ile karşılaştırılmasıyla hesaplanır. Referans yiyeceğin Gİ değeri 100 olarak kabul edilir. Glisemik İndeks Sınıflandırması Referans gıda glikoz için: Düşük Gİ (0-55): Kan şekerini daha yavaş yükselten besinlerdir. Tam tahıllı ekmekler, kurubaklagiller, süt ve süt ürünleri, tüm sebzeler ve bazı taze meyveler (elma, portakal, çilek, greyfurt, erik) bu gruptadır. Orta Gİ (56-69): Kan şekerinde orta düzeyde artışa yol açan besinlerdir. Mısır, büskivi, ananas, kayısı, kuru üzüm, meyve suları örnek verilebilir. Yüksek Gİ (70 ve üzeri): Kan şekerinde hızlı ve ani artışa yol açar. Beyaz ekmek, şeker, karpuz, hurma, pirinç,  haşlanmış patates gibi yüksek rafine karbonhidrat veya şeker içeren besinlerdir. Glisemik İndeksi Etkileyen Faktörler Gİ, yalnızca karbonhidratlar için kullanılan bir terimdir ve birçok faktöre bağlı olarak değişir. Bu faktörlerden bazıları: Nişasta Yapısı: Amilopektin oranı yüksekse, Gİ daha yüksektir. Örneğin, patates yüksek Gİ değerine sahiptir. Şeker İçeriği: Basit ve rafine şeker oranı arttıkça, Gİ yükselir. Diyet Posa Miktarı: Posa arttıkça Gİ azalır. Örneğin, lif açısından zengin besinler kan şekerinin yavaş yükselmesine yardımcı olur. Besinin/Öğünün Protein ve Yağ İçeriği: Protein ve yağ bakımından zengin besinler, Gİ’yi düşürür. Olgunlaşma Durumu: Olgunlaşmış meyveler, daha yüksek Gİ’ye sahiptir. Besinin Sindirim Hızı: Hızlı sindirilen ve emilen besinler yüksek Gİ değerine sahiptir. Tüketim sıcaklığı: Karbonhidratlar, pişirildiği gibi sıcak yenirse kan şekerini daha hızlı yükseltir. Örneğin yeni pişmiş ekmek, pirinç pilavı; ılındıktan sonra tüketilmesine göre kan şekerini daha hızlı yükseltecektir. Su içeriği: Karpuz, meyve suyu gibi besinler yüksek şekerle birlikte yüksek oranda su içerirler. Su, şekerin daha hızlı emilmesine yol açar ve kan şekerini daha hızlı yükseltir. Glisemik Yük (GY) Nedir? Glisemik yük (GY), bir besinin miktarına bağlı olarak kan şekerindeki etkisini ifade eder. Yani, glisemik indeksin yanı sıra, bir besinin porsiyon büyüklüğü de glisemik yanıt üzerinde belirleyicidir. GY, bir besinin Gİ değeri ile içerdiği kullanılabilir karbonhidrat miktarının çarpılıp 100'e bölünmesiyle hesaplanır.  Bir besinin Gİ’inin yüksek olması GY’ünün de yüksek olduğunu göstermez. Örneğin haşlanmış patatesin Gİ yüksek olsa da porsiyonu büyüklüğüne göre GY’ü daha düşük olabilir. Bununla birlikte Gİ’i düşük olan elma, çok miktarda tüketilirse GY’ü artacaktır ve kan şekerini olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle bir besinin Gİ’i kadar tüketilen miktarı da çok önemlidir. Glisemik Yük Sınıflandırması Düşük GY (0-10): Kan şekerini daha az etkiler. Orta GY (11-19): Kan şekerini orta düzeyde etkiler. Yüksek GY (20 ve üzeri): Kan şekerinde büyük artışa yol açar. Bazı Besinlerin Gİ ve GY Değerleri Besinler Gİ (Glikoz=100 için) GY Porsiyon Miktarı (g) Kullanılabilir Karbonhidrat Miktarı (g) Glikoz 99 9.9 10 10 Bal 55 9.58 25 18 Beyaz Şeker 68 6.8 10 10 Patates 88 16 150 18 Pirinç (pişmiş) 69 36 150 53 Havuç (çiğ) 16 1.2 80 8 Havuç (pişmiş) 33 6.2 80 5 Beyaz Ekmek 70 10 30 14 Tam Buğday Ekmeği 49 9 30 18 Kuru Fasulye (pişmiş) 48 7 150 15 Nohut (pişmiş) 31 9 150 30 Elma 38 6 120 15 Elma Suyu 39 10 250 25 Kayısı 57 5 120 9 Kurutulmuş Kayısı 31 9 60 28 Kuru Hurma 103 42 60 40 Muz 51 13 120 25 Üzüm 46 8 120 18 Kuru Üzüm 56 25 60 45 Portakal 48 5 120 11 Makarna 45 20 180 45   Glisemik İndeks ve Glisemik Yükün Sağlık Üzerindeki Etkileri Düşük glisemik indeksli ve düşük glisemik yüklü besinler, kan şekerinin yavaş yükselmesini sağlar. Bu besinler, insülin duyarlılığını artırarak tip 2 diyabet, kalp-damar hastalıkları ve obezite gibi sağlık sorunlarının riskini azaltabilir. Öte yandan, yüksek glisemik indeksli besinlerin sık tüketimi, ani kan şekeri yükselmesine yol açabilir ve uzun vadede insülin direncine neden olabilir. Örneğin, beyaz ekmek gibi yüksek Gİ’li besinlerin fazla tüketilmesi, metabolizma üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Dengeli ve sağlıklı bir öğünün Gİ'i 50'yi aşmamalıdır. Kan Şekerinizi Dengede Tutmak İçin 8 Önemli Beslenme Önerisi Kan şekeri ve kilo kontrolü için etkili beslenme değişiklikleri: 1- Dengeli Bir Tabak Oluşturun: Yalnız karbonhidratlardan oluşan bir tabak yerine protein ve sağlıklı yağların yer aldığı öğün yapın:         -Öğününüzde mantı olacaksa sadece 1 tabak mantı yerine, yanına 1 büyük kase zeytinyağlı salata ve yoğurt ekleyin. Böylece öğünün Gİ’i düşecektir.         -Şerbetli bir tatlı tüketecekseniz yanında süt ve 1 avuç kuruyemiş tercih edebilirsiniz. Enerjisini arttıracaktır ancak kan şekerini daha yavaş yükselteceği için daha dengeli bir tercih olacaktır.         - Meyve tek başına yemek yerine, süt veya kuruyemişle yiyin.         - Patlamış mısır ve leblebi gibi atıştırmalıkların yanında meyve yemeyin,  2- Piştikten Hemen Sonra Yemeyin: Karbonhidrat içeren besinleri oda sıcaklığına yakın veya soğuk yerseniz kan şekerini daha yavaş yükseltecektir.          - Patates püresini taze ve çok sıcak yemeyin ve içine zeytinyağı, peynir koyun.         - Muhallebi gibi tatlıları sonraki gün yiyin. 3- Tam Tahıllar Tercih Edin: Beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği veya çavdar ekmeği gibi düşük Gİ’ye sahip besinler tercih edin. 4- Lif Zengini Besinler Tüketin: Tam tahıllar (yulaf, kepekli ekmek), kabuklu tüketilen taze meyveler (elma, armut gibi kabuğu da tüketilebilen meyveler) ve baklagiller, yüksek posa içerir. Posa, sindirimi yavaşlatarak kan şekerinin dengede kalmasını sağlar.  5- Meyvelerin Olgunluğuna Dikkat Edin: Olgunlaşmış meyveler yerine taze ve az olgun meyveler daha düşük Gİ'e sahiptir. Ancak düşük olsa da miktarına dikkat edilmelidir. 6- Karbonhidratların Yanında Sıcak İçecek İçmeyin: Sıcak içecek karbonhidratların daha hızlı emilmesine neden olur. Özellikle sıcak ve şekerli içeceklerden uzak durun.         - Tost + ayran/süt ikilisi; tost + çay ikilisinden daha yavaş kan şekerini yükseltir ve tok tutar. 7- Yemeklerde Havuç veya Patatesten Birini Seçin ve Miktarını Azaltın: Patates ve havuç piştiği zaman Gİ'leri yükselir. Bu nedenle birini kullanmanız daha sağlıklıdır. 8- Pilavlara Bezelye veya Havuç Eklemeyin: Pirinç, bezelye ve pişmiş havuç yüksek Gİ'e sahiptir. Beyaz pirinç yerine daha çok bulgur, kinoa veya karabuğday (greçka) tercih edin, bezelye ve havuç yerine kabak, patlıcan, biber gibi sebzeler ekleyin.   Sonuç Olarak; Glisemik indeks ve glisemik yük, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için dikkate alınması gereken önemli beslenme parametreleridir. Düşük Gİ ve GY değerlerine sahip besinler, metabolizmanın düzenli çalışmasına ve uzun vadede sağlık sorunlarının önlenmesine yardımcı olabilir. Beslenmenizde bu değerlere dikkat ederek, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdürebilirsiniz.  

detaylı bilgi
Hipertansiyon: Nedenleri, Belirtileri ve Beslenme Tedavisi

Hipertansiyon: Nedenleri, Belirtileri ve Beslenme Tedavisi

Hipertansiyon, halk arasında yüksek tansiyon olarak bilinir ve kan basıncının normalden yüksek olması durumu olarak tanımlanır. Normal kan basıncı 120/80 mmHg ve altıdır. Hipertansiyon; felç, böbrek hastalıkları ve koroner kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bir risk faktörüdür. Hipertansiyonun gelişmesinde genetik yatkınlık, aşırı kilo, yanlış beslenme alışkanlıkları, stres gibi faktörler rol oynar. Ayrıca, bazı besin ögeleri de kan basıncını doğrudan etkileyebilir, bunlar arasında sodyum (tuz), kalsiyum, potasyum, magnezyum ve alkol bulunur. Hipertansiyon Belirtileri Nelerdir? Hipertansiyon genellikle belirgin bir semptom göstermez. Ancak ilerlediğinde, baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Erken teşhis için düzenli kan basıncı ölçümü büyük önem taşır. Hipertansiyon Nedenleri Nelerdir? Genetik Yatkınlık: Ailede hipertansiyon öyküsü olan bireylerde risk daha yüksektir. Yanlış Beslenme: Fazla tuz, işlenmiş gıdalar, doymuş yağlar ve düşük sebze-meyve tüketimi hipertansiyona yol açabilir. Fazla Kilo ve Obezite: Aşırı kilo, kan basıncının yükselmesine neden olabilir. Stres: Sürekli stres, tansiyonun yükselmesine katkı sağlar. Yetersiz Fiziksel Aktivite: Düzenli egzersiz yapmamak, hipertansiyon riskini arttırır. Hipertansiyonu Yönetmek İçin Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Hipertansiyon tedavisinde, sağlıklı diyet değişiklikleri, düzenli fiziksel aktivite ve doktorun önerdiği ilaç tedavisiyle yaşam tarzı değişiklikleri bir arada uygulanmalıdır.   Hipertansiyon ve Beslenme Tedavisi Hipertansiyonun kontrol altına alınmasında doğru beslenme alışkanlıkları büyük önem taşır: Kalsiyum: Yeterli kalsiyum alımı, hipertansiyon riskini azaltabilir. Günlük olarak en az 2 porsiyon süt veya yoğurt tüketilmesi tavsiye edilir. Et ve Yağlar: Kırmızı et yerine beyaz et ve balık gibi düşük doymuş yağ içeren kaynaklar tercih edilmelidir. Balık, özellikle omega-3 yağ asitleri açısından zengin olduğu için hipertansiyonla mücadeleye yardımcı olur. Ayrıca, margarin ve hayvansal yağlar (tavuk derisi dahil, iç yağlar) yerine zeytinyağı (tekli doymamış yağ asidi içeriği ile kan basıncını düşürür) tercih edilmelidir. Yemeklerde zeytinyağı kullanımı, kan basıncını düzenlemeye katkı sağlar. Posa: Yüksek posalı besinler kan basıncı üzerinde olumlu bir etki yapar. Her gün tam tahıllar, haftanın en az 4 günü kuru baklagiller, en az 5 porsiyon sebze ve meyveler  tüketilmelidir. Potasyum: Potasyum, sodyumun olumsuz etkilerini dengeleyerek kan basıncını düzenler. Sebzeler ve meyveler, potasyum açısından zengindir. Kuruyemişler: Kuruyemişler, sağlıklı yağlar ve mineraller içerir. Ancak yüksek miktarda tüketmekten kaçınılmalıdır. Günde 1 avuçla sınırlı olarak tüketilmelidir. Hipertansiyonda Günlük Yaşamda Dikkat Edilmesi Gerekenler Tansiyonun kontrol altında tutulabilmesi için yaşam tarzı değişiklikleri önemlidir: Kiloyu Kontrol Etmek: Fazla kilolar hipertansiyon riskini artırabilir, bu yüzden Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 20-25 kg/m² arasında tutulmalıdır. Düzenli Egzersiz Yapmak: Haftada en az 150 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite, tansiyonun düzenlenmesine yardımcı olur. Stresten Kaçınmak: Stres, tansiyonu yükseltir, bu yüzden stresten kaçınılmalıdır. Rafine Karbonhidratlardan Kaçınmak: Beyaz un içeren ekmek, makarna ve pirinç kan basıncını artırabilir, bu gıdalar sebze ile birlikte tüketilmelidir. Tuz ve Şeker Tüketimini Azaltmak: Günlük tuz tüketimi 4-6 gramı geçmemeli, işlenmiş şekerin (beyaz şeker, hazır tatlandırıcılar) alımı azaltılmalıdır. Şeker yerine doğal tatlandırıcılar (bal, pekmez) tercih edilmelidir. Sodyumdan Kaçınma: İşlenmiş gıdalarda yüksek sodyum bulunur, bu yüzden salça, turşu, hazır soslar, konserve ve hazır yemeklerden kaçınılmalıdır. Bitki Çayları ve Kafein Tüketimine Dikkat Etmek: Bazı bitki çayları tansiyonu olumsuz etkileyebilir. Bu etki kişiden kişiye değişir, bu yüzden dikkatli denemeler yapılmalıdır. Siyah çay, kahve, çikolatada kafein bulunur. Kafein, merkezi sinir sistemini uyararak adrenalin salınımını artırır ve kan damarlarını daraltarak kan basıncını yükseltebilir. Alkol Tüketimini Azaltmak: Alkol, damarların genişlemesine ve vücutta sıvı-elektrolit dengesizliğine sebep olur. Bu da kan basıncını düzenleyici mekanizmaları bozmaktadır. Hipertansiyonun kontrolü için beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerine dikkat edilmelidir. Düzenli kan basıncı ölçümü ve sağlıklı beslenmeye uyum, hipertansiyonun yönetilmesinde büyük önem taşır.

detaylı bilgi
Obezite ve Beslenme

Obezite ve Beslenme

Obezite Nedir? Obezite, vücutta sağlığı olumsuz etkileyebilecek aşırı yağ birikimidir. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, obezite; kadınlarda vücut yağ oranının %35, erkeklerde ise %25’in üzerine çıkması olarak tanımlanır. Obezite, yalnızca estetik bir sorun değil, aynı zamanda kanser, ateroskleroz, tip 2 diyabet ve hipertansiyon gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Vücut Kütle İndeksi (VKİ) Vücut Kütle İndeksi (VKİ), kilonun boy uzunluğuna göre hesaplanan bir ölçüdür. VKİ 30 kg/m² ve üzeri olan bireyler obez kabul edilir. VKİ sınıflandırması: 30-34.9 kg/m²: Hafif obez 35-39.9 kg/m²: Orta dereceli obez 40-49.9 kg/m²: Morbid obez 50 kg/m² ve üzeri: Süper obez Bel Çevresi ve Bel-Kalça Oranı Kadınlarda: Bel çevresi 80 cm üzeri obezite riskini, 88 cm ve üzeri obeziteyi işaret eder. Erkeklerde: Bel çevresi 94 cm üzeri obezite riskini, 102 cm ve üzeri obeziteyi işaret eder Bel-kalça oranı kadınlarda 0.85, erkeklerde ise 1'in üzerindeyse obezite riski artar. Obezitenin Sebepleri Nelerdir? Obezitenin oluşumunda kalıtsal ve çevresel faktörler etkilidir. Kalıtsal Faktörler Yağ yakımı ve metabolizma hızı genetik faktörlerle ilişkilidir. Bazı gen mutasyonları, kilo alımına yatkınlık oluşturabilir. Araştırmalar, kalıtımın vücut kitle indeksine (VKİ) %33 oranında katkı sağladığını göstermektedir. Genetik riski olan bireyler, sağlıklı beslenmeye ve fiziksel aktiviteye dikkat etmelidir. İhtiyaçtan Fazla Enerji Alımı Günlük harcanan enerjiden fazla enerji almak kilo artışına neden olur. Şekerlemeler, gofret, cips gibi enerjisi yüksek besinler, küçük porsiyonlarda bile fazla kalori alımına yol açar. Yetersiz Fiziksel Aktivite Fiziksel aktivitenin azalması alınan fazla enerjinin yakılmasını zorlaştırır. Metabolizma hızını yavaşlatır. Obezite Nasıl Tedavi Edilir? Obezite tedavisinde beslenme tedavisi temel yaklaşımdır; kişiye özel bir beslenme planı, yaş, cinsiyet, sağlık durumu ve yaşam tarzına göre hazırlanarak sağlıklı kilo kaybı hedeflenir. İleri düzey obezite durumlarında ise bariyatrik cerrahi tercih edilebilir, ancak cerrahiden önce sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanılmalıdır. Obezite ve Beslenme Tedavisi Obezitede doğru beslenme, kilo kontrolü ve komplikasyonları önlemesi açısından büyük önem taşır. 1. Protein Protein alımının yarısı hayvansal, diğer yarısı ise bitkisel kaynaklardan sağlanmalıdır. Hayvansal proteinler (et, tavuk, balık, yumurta, süt ürünleri) ve bitkisel proteinler (kurubaklagiller, yağlı tohumlar) vücudun ihtiyaç duyduğu amino asitleri sağlar. 2. Yağlar Sağlıklı yağlar olan tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlar tercih edilmelidir.  Zeytinyağı, avokado, fındık, balık gibi sağlıklı yağ kaynakları tercih edilmelidir. Doymuş yağlardan ve trans yağlardan kaçınılmalıdır. 3. Karbonhidratlar Kompleks karbonhidratlar yani tam tahıllar, kepekli ekmekler, kurubaklagiller, sebzeler, meyveler gibi işlem görmemiş ve kan şekerini dengeli yükselten besinler tercih edilmeli Rafine şeker ve işlenmiş karbonhidratlardan patates, pirinç, beyaz undan uzak durulmalıdır.  4. Sebze ve Meyve Sebze ve meyve tüketimini artırın. Bu gıdalar, lif açısından zengindir, mide hacmini doldurarak tokluk sağlar. Yenebilen meyveleri, kabuklarıyla tüketmeye özen gösterin. Düşük glisemik indeksli meyve ve tahıllar, kan şekerini dengeler ve kilo kontrolünü destekler. 5. Tuz Alımı Günlük tuz tüketimi 4-6 gram ile sınırlandırılmalıdır. Aşırı tuz tüketimi, hipertansiyon riskini artırabilir. 6. Kontrollü Enerjisi Düşürülmüş Diyetler ve Fiziksel Aktivite Kalori alımını kontrol altına almak için diyetisyen tarafından kişiye uygun, besin ögesi yetersizliğine sebep olmayacak ve sağlıklı kilo kaybı sağlayacak diyetler uygulanmalı. Haftada en az 5 gün, günde 30 dakika yürüyüş yaparak metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. 7. Su Tüketimi Günde en az 1.5-2 litre su içmeye özen gösterin. Su, metabolizmanın düzgün çalışması için gereklidir. 8. 4 Besin Grubuyla Dengeli Bir Diyet Sağlıklı bir diyet için her öğünde şu 4 temel besin grubuna yer verilmelidir: -Süt Grubu: Süt, yoğurt, peynir, ayran, kefir. -Et Grubu: Et, tavuk, balık, kurubaklagiller, yağlı tohumlar. -Sebze ve Meyve Grubu: Taze sebze ve meyveler. -Tahıl Grubu: Tam tahıllar (buğday, çavdar, yulaf).   Not: Bu öneriler genel bir çerçeve sunmaktadır. Bireyin ihtiyaçlarına göre bir beslenme planı oluşturmak için bir diyetisyenle çalışmak önemlidir.

detaylı bilgi
Düşük Enerjili Diyetlerin Riskleri ve Sağlık Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Düşük Enerjili Diyetlerin Riskleri ve Sağlık Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Tek tip ve çok düşük enerjili diyetler (400-800 kcal), sağlığımız üzerinde olumsuz etkilere neden olur. Bu tür diyetler, vücudun ihtiyaç duyduğu besin ögelerinin eksikliğine yol açar, metabolizmayı yavaşlatabilir ve uzun vadede sağlık sorunlarına neden olur. Besin Eksiklikleri ve Sağlık Sorunları Düşük enerjili diyetler, genellikle vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve diğer besin ögeleri eksikliğine sebep olur. Bu eksiklikler: Kemik sağlığını zayıflatabilir, Bağışıklık sistemini olumsuz etkileyebilir, Cilt, saç gibi dışsal faktörlerde problemlere yol açabilir. Metabolizma Yavaşlaması Uzun süre düşük enerji alımında vücut, enerji tasarrufu yapma amacı güder. Bu durum, kilo kaybını daha zor hale getirir ve hızla kilo alımına yol açabilir. Ayrıca vücut, bu tür diyetlerle yeterli kalori almadığında kas kaybı yaşayabilir ve bazal metabolizma hızının düşmesine neden olabilir. Kas kaybı, metabolizmayı daha da yavaşlatır. Yavaşlayan metabolizma, kilo vermeyi zorlaştırır ve hızla kilo alımına sebep olur. Diyet Sonrası Kilo Alımı Düşük enerjili diyetler, genellikle kısa vadede hızlı kilo kaybına neden olsa da, diyet sonrasında eski alışkanlıklara dönüldüğünde hızla kilo alımına yol açabilir. Bu durum, sürekli kilo alıp verme döngüsüne neden olur. Zihinsel ve Fiziksel Yorgunluk Düşük enerjili diyetler, vücudu ve zihni yorabilir. Yetersiz beslenme, konsantrasyon eksikliklerine, halsizliğe ve genel bir zihinsel yorgunluğa yol açabilir. Ayrıca ruh hali değişimleri, depresyon ve kaygı gibi psikolojik etkiler de görülebilir. Sürdürülebilirlik Sorunu Düşük enerjili diyetler, genellikle sürdürülebilir değildir. Kısıtlayıcı ve monoton bir beslenme düzeni, bireylerin uzun süre devam edemeyeceği bir diyet haline gelir. Bu da diyetin bitiminde eski beslenme alışkanlıklarına geri dönülmesine yol açar.

detaylı bilgi
Ateroskleroz (Damar Tıkanıklığı ve Sertliği): Beslenme Rehberi

Ateroskleroz (Damar Tıkanıklığı ve Sertliği): Beslenme Rehberi

Ateroskleroz (Damar Tıkanıklığı) Nedir? Kalp ve damar hastalıkları (KVH), kalp, beyin ve diğer dokuları besleyen kan dolaşım sistemindeki bozukluklardan kaynaklanan ve ölüm nedenlerinin başında gelen ciddi sağlık sorunlarını kapsar. KVH’nin temelinde genellikle ateroskleroz (damar sertliği, damar tıkanıklığı) yer alır. Ateroskleroz, damarların iç yüzeyinde yağ ve kolesterol birikmesi sonucu plak oluşumu ile karakterizedir. Bu plaklar, damarları daraltarak kan akışını zorlaştırır ve kalp krizi veya inme gibi ciddi komplikasyonlara yol açar.  Damar Sertliğinin Belirtileri Nelerdir? Kalp ve damar hastalıkları bazen sinsi şekilde ilerleyerek belirti vermeyebilir, ancak erken fark edilmesi ciddi komplikasyonların önlenmesinde çok önemlidir. Göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, yorgunluk, şişlik(ödem), baş dönmesi gibi belirtiler gösterebilir. Damar Sertliğine Neden Olan Faktörler Nelerdir? Yüksek LDL (Kötü Kolesterol): Damar duvarlarında plak birikimine yol açar. Düşük HDL (İyi Kolesterol): Damarları temizleme işlevi azalır. Hipertansiyon: Damarların daralmasına ve sertleşmesine neden olur. Sigara Kullanımı: Damar iç yüzeyine zarar vererek plak oluşumunu hızlandırır. Obezite :Kan lipid seviyelerini yükseltir Diyabet: Şeker, damarın yapısına zarar vererek damar tıkanıklığına zemin hazırlar. Hareketsiz Yaşam: HDL kolesterolü düşürür. Bu risk faktörlerini azaltmak için sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri uygulanmalıdır. Kalp ve Damar Hastalıkları Nasıl Tedavi Edilir? Hastalığın türüne göre kişiye özel belirlenir ve genellikle ilaç tedavisi, egzersiz ve beslenme düzenlemeleri üzerine yoğunlaşır. İlaçlar, kolesterol, kan basıncı ve pıhtılaşmayı kontrol altına alırken, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme damar sağlığını iyileştirir ve riski azaltır. Damar Tıkanıklığında Nasıl Beslenmeli? Genel olarak doymuş ve trans yağlar, rafine tahıllar ve şeker, LDL kolestrerolü arttırarak damar tıkanıklığına neden olmaktadır. Beslenme düzende bu noktalara dikkat edilmelidir. Kolesterol: Günlük toplam kolesterol alımı 300 mg’ı geçmemelidir. 1 yumurta sarısı yaklaşık 250 mg, 60 gram kırmızı et 50 mg, beyaz et ise 35 mg kolesterol içerir. Süt ve Süt Ürünleri: Yarım yağlı (%1-1,5) süt ve süt ürünleri tercih edilmelidir. Kaymaklı veya tam yağlı ürünlerden kaçınılmalıdır.  Et ve Balık Tüketimi: Kırmızı et sınırlı tüketilmelidir: haftada 1-2 kez, az yağlı olacak şekilde. Tavuk veya balık tercih edilmelidir. Omega-3 içeriği nedeniyle balık, haftada en az 2 kez 400g tüketilmelidir. Tavuk pişirilirken derisi sıyrılmalıdır. Yumurta Tüketimi: Kan kolesterol değerlerine bağlı olarak yumurta sarısı sınırlanabilir. Ancak yumurta beyazı her gün rahatlıkla tüketilebilir. Tam Tahıllar: Tam tahıllı ekmekler, kepekli ekmekler, çavdar ekmeği, bulgur, greçka ve kinoa gibi kompleks tahıllar tercih edilmelidir. Özellikle yulaf, içeriğindeki beta-glukan sayesinde bağırsaklardaki fazla yağın atılmasına yardımcı olur. Düşük glisemik indeksli besinleri daha çok tercih edin.   Sebze ve Meyveler: Her öğünde bol miktarda taze sebze ve meyve tüketilmelidir. Nişasta içeriği yüksek patates ve mısır ölçülü miktarlarda yenmelidir. C vitamini ve posa içeren sebzeler ve meyveler, damarlarda yağ birikimini engellemeye yardımcı olur. Sigara içen bireyler, günlük almaları gereken C vitamini miktarını iki kat fazla almalıdır. Yağlar: Günde en fazla 3 yemek kaşığı kadar tüketmeli. Margarinler, trans ve doymamış yağ içerir. Kalp dostu olarak tanıtılmalarına rağmen, LDL kolesterol seviyelerini arttırır. Yemek yaparken mısır ve ayçiçek yağı yerine zeytinyağı kullanılmalıdır. Zeytinyağı, damar sertliğini azaltan tekli doymamış yağ içerir. Yağların dumanlanmaması (yani fazla ısınmaması) sağlanmalıdır. Kızartmalardan kesinlikle kaçınılmalıdır, fırında sağlıklı versiyonları tercih edilmelidir. Rafine Şeker ve Pastane Ürünleri: Rafine şeker tüketimi azaltılmalı, enerjinin doğal şekerlerden (meyve gibi) karşılanmasına özen gösterilmelidir. Pastane ürünleri, şeker, rafine tahıl ve margarin içerdiği için kaçınılmalıdır. Evde sağlıklı yağlar ve tam tahıllardan hazırlanabilir. Beslenme dışında düzenli egzersiz HDL kolesterolü arttırarak, hastalığın seyrini olumlu etkiler. Sigara ve alkolden uzak durmak, stresi yönetebilmek, düzenli uyku, sağlıklı kilo, düzenli doktor kontrollerine uymak ve ilaçları aksatmamak da damar tıkanıklığının tedavisinde çok önemlidir.

detaylı bilgi
Tamamlayıcı Beslenme Dönemi (6-24 Ay)

Tamamlayıcı Beslenme Dönemi (6-24 Ay)

Tamamlayıcı Beslenme Döneminde Nelere Dikkat Edilmeli? Tamamlayıcı beslenme, anne sütünün bebeğin besin ihtiyacını karşılayamadığı dönemde, anne sütüne ek olarak besinlerin verilmeye başlandığı süreçtir. Yetersiz veya yanlış beslenme, bodurluk veya obeziteye yol açabilir. Bu dönemde: İlk 2 yıl beyin gelişimi, bağırsak mikrobiyotası ve yeme alışkanlıkları şekillenir. 6. aydan önce ek gıdaya geçmek, alerji ve sindirim sorunlarına neden olabilir. 6. aydan sonra çok geç kalmak ise enerji ve besin eksikliklerine, özellikle demir eksikliğine yol açabilir. Yeni besinler, bebek aç ve neşeli olduğunda denenmelidir. Eğer reddederse, farklı formlarda veya tariflerle tekrar sunulmalıdır. 9. aydan itibaren, bebekler kendi başlarına yemek yemeye çalışabilir. Bu süreçte aspirasyon riskine karşı gözetim önemlidir. 12-15. aydan itibaren özel besin hazırlanmasına gerek yoktur, evde pişen yiyecekler uygun forma getirilerek bebeğe verilebilir. Besinler bulamaç formunda verilmemelidir, bebeğin damak tadı gelişimine zarar verir bu nedenle her besinin tadını ayrı ayrı alması sağlanmalıdır. 1 yaşından küçük bebeklere bal kesinlikle verilmemelidir. Balda bulunabilecek Clostridium Botulinum sporlarının bebeklerin henüz tam olarak gelişmemiş sindirim sisteminde toksin üreterek botulizm adı verilen ciddi bir gıda zehirlenmesine yol açma riski yüksektir. 6-24 Ay Arası Bebekler İçin Sağlıklı Beslenme Önerileri Tahıllar: Bebeklerin enerji ve posa ihtiyacı için önemlidir, ancak sadece tek başına verilmemelidir. Et veya kurubaklagillerle birlikte verilmesi besin değerini zenginleştirecektir. Gluten içeren tahıllar (buğday, arpa, çavdar) ile 6. aydan önce tanışmamak gerekir. 6. aydan sonra ise az miktarda anne sütü ile karıştırılarak verilmelidir. Gluten alerjisi riski göz önünde bulundurulmalıdır. Yulaf ezmesi ve pirinç gibi glutensiz tahıllar daha uygun seçeneklerdir. Baklagiller: İyi bir protein, lif ve vitamin-mineral kaynağıdır. Baklagiller pişirilmeden önce mutlaka suda bekletilmeli, böylece sindirimi kolaylaşacaktır. Sebzeler: A ve C vitaminleri, lif ve antioksidanlar bakımından zengindir. Sebzeler, başlangıçta çorba formunda verilse de, hızlıca püre ve taneli forma geçilmesi önemlidir. Bu, bebeğin çiğneme ve sindirim becerilerini geliştirmesine yardımcı olur. Meyveler: Meyve suyundan ziyade, meyvenin kendisi ufak parçalarda veya püre halinde verilmelidir. Suyunun verilmesi mide hacmini doldurur ve iştah kaybına yol açabilir. Hayvansal Besinler: 6. aydan sonra diyetlerinde kırmızı et, tavuk veya balık her gün mutlaka yer almalıdır. Yumurta ise, 1 yaşına kadar kademli olarak 1/4, 1/2  sarısı olacak şekilde başlanmalı, 1 yaşından itibaren tam olarak her gün verilmelidir. Süt: 1 yaşına kadar inek sütü verilmemelidir. Yüksek protein içeriği nedeniyle böbrek yükünü artırabilir ve kabızlık ile iştah kaybına yol açabilir. Bu dönemde anne sütü yeterli olur, olmadığı durumda formül sütler verilebilir. Süt yerine yoğurt tercih edilmelidir. Şeker ve Tuz: Bebekler, şeker ve fazla tuzdan uzak tutulmalıdır. Şeker, bağımlılığa yol açabilir, diş çürümesine ve obeziteye neden olabilir. Tuz ise su kaybına ve böbrek hasarına yol açabilir. Ayrıca, kepekli bisküvi, çiğ havuç, kuru yemişler, kuru meyveler (boğulma riski sebebiyle) verilmemelidir.  

detaylı bilgi
Okul Çağındaki Çocuklar İçin Sağlıklı Beslenme Rehberi

Okul Çağındaki Çocuklar İçin Sağlıklı Beslenme Rehberi

Okul Çağı Çocuklarının Beslenmesinde Nelere Dikkat Edilmelidir? Okul çağındaki çocuklar (6-12 yaş), büyüme ve gelişim açısından farklı ihtiyaçlara sahip olup, bu dönemde büyüme hızları daha yavaştır. Bu dönemde, çocuklar ev dışında, özellikle okul kantinleri veya fast-food restoranlarında farklı besinlere ulaşabilirler. Bu nedenle, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılmalı ve yanlış besin seçimlerinin önüne geçilmelidir. Çocuklar için sağlıklı besin genellikle lezzetsiz yemeklerle eşdeğer olabilir. Bu yüzden sağlıklı besinler, çocuğun beğeneceği şekillerde sunulmalıdır. Örneğin, yağsız ve tuzsuz haşlanmış sebzeler yerine, zeytinyağlı fırında peynirli karnabahar graten gibi sağlıklı ve lezzetli alternatifler önerilebilir. Bu tür seçenekler, çocuğun "lezzetsiz yemek" algısını yıkar ve sağlıklı beslenmeye karşı olumlu bir tutum geliştirir. 6-12 Yaş Çocuklar İçin Sağlıklı Beslenme Önerileri Bu dönemde çocukların enerji ihtiyacı daha yüksektir. Günlük beslenme düzeninde en az 6-11 porsiyon tahıl grubu, 2-3 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyve, 3 porsiyon süt ve süt ürünleri, 3 porsiyon et, kurubaklagil, yumurta veya tavuk gibi protein kaynakları yer almalıdır. Dışarıdan alınan hazır fast food ürünleri (pizza, hamburger, kola vb.) genellikle yüksek trans yağlar, rafine tahıllar, şeker ve düşük vitamin-mineral içerikleri nedeniyle sağlıksızdır. Bu tür besinlerin sık tüketilmesi, ilerleyen dönemlerde obezite, kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bunun yerine evde hazırlanan sağlıklı alternatifler tercih edilmelidir. Örneğin, ev yapımı hamburger (yarım yağlı kırmızı et, tam buğday ekmeği, taze sebzeler ve ev yapımı soslar) yanında ayran ve fırınlanmış sebzelerle oldukça sağlıklı ve dengeli bir öğün elde edilebilir. Hazır cips, çerezler ve şekerlemeler, yüksek trans yağ, palm yağı ve "yüksek fruktozlu mısır şurubu" içerir. Bu maddeler, şeker ve evde kullandığımız yağlardan daha tehlikelidir ve bağımlılık yapıcı, kanserojen etkiler yaratabilir. Bu yüzden evde sağlıklı alternatifler hazırlanabilir. Örneğin, meyveli, kuru yemişli kekler, ballı yoğurtlar veya smoothieler gibi seçenekler çocuklara sunulabilir. Ayrıca, etiket okuma alışkanlığı kazandırmak, çocukların sağlıklı gıda seçimlerini daha bilinçli yapmasına yardımcı olacaktır. Bu tür sağlıklı beslenme alışkanlıkları, çocuğun sağlıklı yemekle ilgili yanlış algıları kırmasına ve hayat boyu sürecek sağlıklı beslenme alışkanlıklarının temellerinin atılmasına yardımcı olur.

detaylı bilgi
Glutensiz Diyet: Sağlıklı Bireyler Neden Uygulamamalı?

Glutensiz Diyet: Sağlıklı Bireyler Neden Uygulamamalı?

Glutensiz Diyeti Kimler Uygulayabilir? Glutensiz diyet; yalnızca çölyak hastalığı tanısı almış veya gluten hassasiyeti olan bireyler ve bazı otoimmün hastalıkların tedavisinde uygulanır. Bu diyetin doktor önerisi ve diyetisyen rehberliğinde planlanması gerekir. Çölyak hastaları, sağlıklı yaşamlarını sürdürebilmek için kesinlikle glutensiz diyet uygulamalıdır. Gluten hassasiyeti olan bireyler ise, belirtilerinin ortaya çıkmaması için gluteni dikkatli ve sınırlı miktarlarda tüketmelidirler. Her iki grup da bu diyetleri, doktor ve diyetisyen rehberliğinde, doğru besin alternatiflerini kullanarak, belli aralıklarla besin eksikliğine karşı kan tahlilleri yaptırarak uygulamalıdır. Böylece sağlık sorunlarından kaçınılabilir ve dengeli bir yaşam sürdürülebilir. Sağlıklı Bireyler (Çölyak veya Gluten Hassasiyeti Olmayanlar) Neden Glutensiz Diyet Yapmamalı? Sağlık sorunu olmayan bireylerde glutensiz diyetin uygulanması, bazı sağlık problemlerine yol açar:  1- B Vitaminleri Eksiklikleri  Gluten içeren tahıllar, özellikle buğday, B1 vitamini (tiamin) açısından zengindir. Tiamin, bilişsel fonksiyonlar ve enerji metabolizması için gereklidir. Glutensiz diyette bu vitaminin eksikliği bilişsel işlevleri olumsuz etkileyebilir. 2- Lif (posa) Eksikliği Kepekli ve tam tahıllar (tam tahıllı ekmak, bulgur, yulaf gibi) önemli çözünmez lif kaynağıdır. Çözünmez lifler bağırsak hareketlerini arttırır, sindirim sürecini destekler. Özellikle kabızlık şikayetlerini önler. Glutensiz diyette tam tahıllar tüketilmediği için sindirim sorunları yaşanabilir.  3- Mineral Eksiklikleri (Demir, Çinko, Folik Asit)  Gluten içeren tahıllar, önemli minerallerin (demir, çinko, folik asit) kaynağıdır. Glutensiz diyette bu minerallerin eksik alınması, bağışıklık sistemi ve metabolizma üzerinde olumsuz etki yaratabilir. 4- Yüksek Doymuş Yağ Tüketimi Glutensiz ürünlere kıvam sağlanması için yüksek doymuş yağ konur. Damar sağlığı için risk oluşturur. 5- Aşırı İşlenmiş Gıda Tüketimi  Glutensiz ürünler genellikle işlenmiş ve rafine karbonhidrat içerikleri daha yüksek olan ürünlerdir. Bu durum, gereksiz kalori ve kilo alımına yol açar. 6- Besin Çeşitliliğinin Azaltması Gereksiz glutensiz diyet uygulamak, beslenmede çeşitliliği azaltır ve uzun vadede yeme bozukluklarına yol açabilir. 7- Sürdürülebilirlik Sorunu Glutensiz ürünler pahalı ve genelde lezzetsizdir. Sağlıklı bireylerin, sağlıklı beslenmeye yönelik motivasyonlarını olumsuz etkileyebilir. 8- Yüksek Glisemik İndeks Hazır glutensiz ürünler yüksek rafine şeker ve nişasta içerir. Kilo kontrolü zorlaştırır ve Tip 2 diyabet hastalığı ve obezite için risk oluşturur. 9- Psikolojik Etkiler Glutensiz diyetin kısıtlayıcı yapısı, bazı bireylerde yemek bozukluklarına veya stresli bir yeme davranışına yol açabilir. Ayrıca, sosyal yemeklere katılımda zorluk yaşanabilir. 10- Bilinçli Tüketim ve Seçim Zorluğu Piyasadaki glutensiz ürünlerin çoğu işlenmiş ve rafine edilmiş gıdalardır, bu da bilinçli ve sağlıklı seçim yapmayı zorlaştırır.   Sonuç olarak, Gluten, sağlıklı bireylerde sindirimi zorlayan ya da toksik bir madde değildir. Gereksiz glutensiz beslenme, dengeli bir beslenme düzenine zarar verebilir. Sağlıklı bireylerin bu tür bir diyet planını uygulamaması önerilir.  

detaylı bilgi
Şişmanlık ve Obezite: Genetiğin ve Beslenmenin Rolü

Şişmanlık ve Obezite: Genetiğin ve Beslenmenin Rolü

Fazla kiloluluk (şişmanlık) ve obezite, genellikle genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan yaygın sağlık sorunlarıdır. Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 25 ile 29.9 arasında olan fazla kiloluluk, 30 ve üzeri olan ise obezite olarak tanımlanır. Bu faktörleri anlamak ve doğru adımlarla kontrol altına almak, kilo yönetimi ve genel sağlık açısından oldukça önemlidir. Genetik Faktörler Şişmanlığa yol açan genetik etkiler önemli bir yer tutar. Sağlıksız beslenme alışkanlıklarının yanı sıra, açlık-tokluk dengesi ve enerji harcamasından sorumlu genlerde meydana gelen mutasyonlar, kilo artışına sebep olabilir. Leptin hormonu, yeme isteğini baskılayarak ve enerji harcamasını artırarak kilo kontrolünde kritik bir rol oynar. Ancak genetik mutasyonlar, leptin hormonunun işlevini engelleyebilir. Bu durum, özellikle erken yaşlarda görülen şişmanlık vakalarında etkili olabilir. Ghrelin hormonu, açlık hissini artırarak besin alımını uyarır. Ancak obez bireylerde ghrelin hormonunun işlevi bozulabilir ve tokluk durumunda dahi salgılanmaya devam edebilir. Genetik mutasyonlar, yalnızca kendiliğinden gelişmekle kalmaz, bazen şişmanlıkla ilişkili olarak da ortaya çıkabilir. Hormonal dengesizliklerin bu şekilde bozulması, kilo kontrolünü zorlaştıran önemli bir etkendir. Genetik Faktörlerin Yönetiminde Beslenmenin Rolü Genetik etkilerin neden olduğu hormonal işlev bozukluklarını yönetmek için şu adımlar önemlidir: Dengeli ve düzenli bir beslenme planı uygulanmalıdır. Açlık-tokluk sinyallerini destekleyecek doğru besinler tercih edilmelidir. Profesyonel bir destek alınarak bireye özel bir beslenme programı takip edilmelidir. Genetik faktörlerin etkilerini tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da, doğru bir yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları ile bu etkiler yönetilebilir.  

detaylı bilgi